24 Nisan 2014 Perşembe

The Last Winter Look





Wearing Twist dress, Network jacket, Hotiç boots

Kışın ortasında bile incecik elbiselerle gezmeme alışık olanlar tahmin eder ki, bu kombin hiç benim Nisan ayında giyeceğim bir kombin değil. Ancak kışın ortasında çekildiğim bu fotoğraflar, araya Londra fotoğrafları girince unutulmuş. Mevsimi olmasa da sevdiğim bir kombin olduğundan, baharlık kombinlere geçmeden bunu da paylaşmak istedim. Ve alışverişkolik kışa, botlara, çoraplara bu kombinle veda eder :)

My followers know that, even on the coldest days of winter, I rarely wear stockings, I always prefer light clothing. Yes, as you can easily guess, the photos were not taken this month. They are from midwinter, yet I could not find time to post them. It is a bit late, nevertheless, I wanted to make a last winter look post before spring outfits. Goodbye winter, coats, boots. I will miss you all but now it is time to wear shorts, ballerinas and tshirts.

11 Nisan 2014 Cuma

Londra'ya Gideceklere Tavsiyeler


Londra gezisi yazı dizisinin nihayet en sonuna geldik, neredeyse 2 ay geçti, ben bir türlü yazmayı bitiremedim. Londra'yı bir hafta turist olarak gezen birinin önerileri elbette bir Londralı gibi olamaz, bir hafta kaldın nasıl hemen kendini Londralı sandın demeyin :) Sadece kendi deneyimlerimi, gezip, görüp beğendiklerimi yazacağım. Bazıları zaten bildiğiniz klasikler, bazıları benim keşiflerim. Londra'da yaşayan çok yakın bir arkadaşımın evinde kaldım ve gezinin yarısında onunla gezdik. O yüzden ortalama bir turiste göre şehre daha iyi hakim olduğumu düşünüyorum. Hazırsanız tavsiyelerim geliyor:

Finally, the last London Post. I have some good advices for visitors. Maybe I stayed too short to advice yet I stil want to share my experince. Moreover, I stayed in the flat of a Londoner friend, thnaks to her, I discovered many hip places. I was half a tourist, half a Londoner.

  • Tabi ki Big Ben'i London Eye'ı, Buckingham sarayını görün diye başlamayacağım, onları zaten göreceksiniz. Benim önerim şehri mümkün olduğunca yürüyerek gezin. Evet yorulacaksınız ama çok daha fazla şey keşfedeceksiniz. Şubat soğuğunda gitmiş olmama rağmen ben saatlerce yürüdüm her gün. Hem şehrin çoğu yerini adım adım öğrenmiş oldum, hem de yediklerimi yakmayı başardım. Siz de öyle yapın, tmebel tembel yürüyün, yorulunca bir banka oturup manzaranın keyfini çıkarın. Of course you will see Big Ben, London Eye, Buckingham Palace, no need to advice. I advise  to walk as much as you can. Yes, you will feel a bit tired but it worths. You will discover many places, you will learn the city street by street. Plus, you will burn extra calories you take in the fabolous restaurants of London.
  • Gider gitmez hemen bir Oyster kart alın. Oyster kart ne derseniz, akbilin İngilizi :) Haftalık sınırsızı alın rahat rahat gezin. İlk başta pahalı gelse de, her binişte tek tek bilet almak hem zaman kaybı hem de daha pahalı. The first thing you should do when you arrive is buying an Oyster Card, which you can use in underground and buses. Weekly unlimited card is the best, although it seem expensive, it is much cheaper than single tickets. Plus, it helps you to save time as well as money.


  • London Eye'a mutlaka binin, kalabalık demeyin, pahalı demeyin. Benim gibi şanslıysanız havanın açık olduğu bir günü tercih edin, harika manzaranın tadını çıkarın. You must book a ticket for London Eye, even if it is expensive and you have to wait in the queu. 


  • Mutlaka bir müzikale gitmelisiniz. Hatta mümkünse birden fazla. Mamma Mia şahane bir müzikal ama Aslan Kral, Bodyguard, Jersey Boys ve Jude Law'lı Kral Liar'da da aklım kaldı. You should go to a musical, there are many options like Jersey Boys, King Liar, Bodyguard with Jude Law.  We opted for Mamma Mia and we loved it, it is a perfect "feel good story"






  • British Museum'a bir tam gün ayırmalısınız, yoksa asla yetmiyor. Ben öğlen gittim ve akşam müze kapanırken çıktım, hala göremediğim bölümler kaldığı için mutsuz ayrıldım. Siz en iyisi sabah erkenden gidin, hakkını vererek, sindirerek gezin. Arada acıkırsanız da 5 dakika yürüyüp Wagamama'da harika bir noodle yiyebilirsiniz, ben öyle yaptım :) You need a whole day to visit Bristish museum, never try to see the museum in a couple of hours, there are a lot to see. If you feel hungry, go to Wagamama for lunch which is only five minutes from the museum and eat yummy noodles. 





  • Londra'da en çok neyi sevdiniz derseniz, yemyeşil parklar derim. Bizde neden böyle parklar yok, şanslı İngilizler parklarda koşuyor, sincapları besliyor, banklarda sevgilisinin dizine yatıyor da biz neden haftasonu AVM'lere tıkılıyoruz diye söylenip durdum. Hyde Park ve St. James parkta bol bol yürüyüş yapın, sincaplara fındık yedirin, göl kenarında oturup kafanızı dinleyin. Önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, Londra'ya çok kötü bir ruh haliyle gitmiştim, bu yeşil parklar, göl, sincaplar ruhuma öyle iyi geldi, öyle huzur verdi ki.. What I love most in London are parks, particularly Hyde Park and St. James Park. If you need some peace and silence, you can walk by the lake, feed swans and squirrels, watch the view or read a book under the trees. It will heal your soul. I found the peace I need in these parks.


  •  Londra'dan alışveriş yapmadan dönmek imkansız, ancak dikkat etmezseniz tahmininizin çok üzerinde harcayabilirsiniz. Malum, Londra çok pahalı bir şehir. Bir de bir pound 4 liraya yakın, dolayısıyla etikete baktığınızda gördüğünüz rakamlar sizi yanıltmasın, hepsini 3.5 ile çarpın :) Alışveriş deyince ilk akla gelen Harrods ve Selfridges. Alışveriş yapmasanız da gezmek için de olsa girin. Harrods'da bir yemek yiyin hiç değilse. Daha ulaşılabilir şeyler yok mu derseniz tabi ki var. Bir zamanlar İstanbul'da mağazaları olan ve Türkiye'den çıkmasıyla yasa boğan River Island, sonra inanılmaz ucuz Forever 21 ve Primark, çok katlı dev mağazalarıyla Topshop'a mutlaka bakın. Bu mağazaların hepsini birden en kolay bulacağınız yer ise Oxford Street. It is impossible not to do shopping in London, yet you should control yourself, everything is expensive in London. Even if you buy nothing, you should visit Harrods and Selfridges. to shop till drop, go to Oxford street, there are many street fashion brands like River Island, Tophop, Primark and Forever 21. 


  • Londra gece ayrı güzel, bir gece Big Ben ve London Eye'ı mutlaka ışıklandırılmış olarak görün. London is more beautiful at night, see London Eye and Big Ben in lights.


  • Fish and Chips çok mu lezzetli? Hayır. Peki yemeden dönseniz olur mu? Hayır. Londra'ya kadar gelmişken deneyin. Is fish and chips the most delicious food in London? No. do you have to try it at least once? Yes.



























  • Madam Tussaud müzesine gidip, ünlülerin balmumu heykelleriyle fotoğraf çekilmek fazlaca turistik ama yine de kaçırılmaması gereken bir deneyim, ben bütün ünlü çiftlerin arasına girerken çok eğlendim. Madam Tussaud Museum is another must see place, I had a lot of fun there


  • Şarap soslu midyeye bayılırım ama Türkiye'de şunu güzel yapan bir yer bulamadım (Önerisi olan??) Leon de Bruxelles, midye severlere şiddetle önerilir. Patates kızartması ve birayı unutmazsınız değil mi? I love moules marinieres, if you like too, Leon de Bruxelles makes them very good. Don't forget to order french fries and beer. 


  • Artık İstanbul'da da Jamies Italian'ımız var ama, Londra'da canınız İtalyan yemeği çekerse buradaki şubelerini de deneyebilirsiniz. Makarna ve şarap her zaman iyi fikirdir. If you love Italian food, Jamie's Italian is  the best. Pasta and wine are always a good idea.

  • Cumartesi günü Londra'da yapılacak en iyi şey Portobello'ya gitmektir. Cumartesi sabahları burada harika bir antika pazarı kuruluyor, harika vintage elbiseler aldım bu pazardan. Notting Hill filmi kare kare gözünüzün önünden geçerken, antikacıların tezgahlarına göz atmak, rengarenk evlere hayran hayran bakmak öyle keyifli ki! Ve bu tavsiyeyi hemen bir yere not alın: Hummingbird Bakery. Cupcakeleri efsane, her zaman önünde uzun kuyruk var ama, o kokuyu duyunca kuyruktan ayrılamıyorsunuz. Red Velvet cupcake tadı anlatılmaz, yaşanır. The best thing you can do on a Saturday morning is to go to Portobello, where always reminds me Notting Hill, the best movie of Julia Roberts and Hugh Grant. There is a vintage market here on SaturdaysI bought lovely vintage dresses, don't miss it. And don't miss Humingbird Bakery's cupcakes, red velvet cupcake rocks!


  • Cumartesi Portobello'ya gittik, peki ya pazar ne yapalım? Le Pain Quotidien'de güzel bir pazar kahvaltısı, kruvasanlar, tartöletler şahane, yanında ister İngilizler gibi çay,  ister benim gibi Mimoza için. Bazı sabahlar şampanyayla kutlanmalı ne de olsa. After a lovely Saturday in Portobello, whta should be done on Sunday Morning? Breakfast at Le Pain Quotidien with fresh croissents and Mimosa. Some mornings should be celebrated by drinking champagne :)
  • Akşam iş çıkış saatinde klasik bir İngiliz Pub a gidip, yarım pint ale içmeden dönmeyin. Ale, bizim gibi biranın altın sarısı ve buz gibi, bol köpüklüsüne alışana başta tuhaf gelse de, çok lezzetli olanları da var. You should drink half pint of ale in an English Pub. I prefer cold and golden beer but I liked ale, too.



  • En bomba önerimi en sona sakladım. eğer ki Londra'da bir restaurant seç, sadece ona gideceğim derseniz cevabım Burger and Lobster olur. O kadar sevdim ki, bir haftada iki kez gittim. Çok populer bir yer, tüm şubelerinin önünde kuyruk var, ama siz pes etmeyin, bekleyin. Yemek için üç seçenek var: Hamburger, ızgara ıstakoz ve lobster roll denen şu yukarıda görülen ıstakozlu sandviç. Hamburgeri direk eleyin, hayır hiç yemedim, kötü olduğu için değil, hamburgeri yiyebileceğiniz pekçok yer varken ıstakozu kaçırmayın diye. Istakozun her iki şekli de çok lezzetli, ayıklamak zor gelıyorsa, sandviçini, klasikçiyseniz ızgara alabilirsiniz. Yanında Mumm Cordon rouge şampanya iyi gider, kadeh olarak şampanya sipariş edebilmenin tadını çıkarın. Last but not the least, hhe best restaurant in London in my opinion is Burger and Lobster. There are only three dishes: hamburger, lobster roll and grilled lobster. I went there twice in a week. I had lobster roll at first time, grilled lobster on the second night. Both of them were like heaven, I strongly recommend. Of couse with Mumm Cordon rouge champagne :)
Uzun bir yazı yazdım ama yine de Londra'yı anlatmak için çok kısa bir yazı oldu, daha anlatacak o kadar çok şey var ki, bunlar ilk aklıma gelenler sadece. Hala düşmediyse, bir gün yolunuzun düşmesi dileğiyle :)