31 Ağustos 2012 Cuma

Sunset in Dubrovnik



Elbise/Dress: Batik, Sandalet/ Sandals: Benetton, Çanta/Clutch: H&M

Dubrovnik gezi notlarına kaldığımız yerden devam... 2. akşamımızda güzel bir deniz ürünleri ziyafetiyle kendimizi şımarttık. Ama ne ziyafet, deniz ürünleri bol ve ucuz diye biliyorduk gitmeden önce ama bu kadarını da beklemiyorduk. Önceden internetten nerede ne yenir diye bakmıştım, Lokanda Peskarija için olumlu yorumları okuyunca, seçimimizi bu yönde yaptık. Lokanda Peskarja, surların hemen arkasında deniz kenarında. Herkes bizim gibi methini duymuş olmalı ki, restaurantın önünde geldiğimizde upuzun bir kuyruk vardı, biz tekne gezisinden dönen bir turist grubu oldukllarını düşündük önce. Ramazan pidesi kuyruğu mu, H&M Marni ile işbirliği mi yapmış ne ola ki burada derken, kuyruktaki herkesin masa için beklediğini anlayınca vaz mı geçsek dedik. Ama garson, sıranın çabuk ilerlediğini, 10 dakika sonra masamıza geçeceğimizi söyleyince eh bekleyelim dedik. Midpoint'de, Nusret'te az sıra beklemedim ama Dubrovnik'de salaş bir balıkçıda bunu beklemiyordum doğrusu. Neyse ki hiç inanmasak da 10 dakika bekleyince sıra bize geldi ve masamıza geçtik. Bu kalabalıkta endişem herkes bir an önce yiyip kalksın mantalitesinde bir servis olmasıydı, çünkü  masa bekleyenlerin olduğu yerlerde genelde böyle oluyor. Neyse ki hiç böyle bir sorun olmadı, aksine garsonumuz son derece kibardı, uzun uzun şarabımızı içip keyif yaptık. Burada deniz ürünlerinin pekçok çeşidini bulmak mümkün; midye, istridye, karides, kalamar, ahtapot ve balık çeşitleri... Biz de Cem Yılmaz'ın dediği gibi tam Türk usulü " Evereything, little little , into the middle" yaptık. Yani ortaya karışık deniz ürünleri söyledik. Kalamar, karides, ahtapot salata bir de mürekkep balığıyla yapılan black risotto söyledik. Tabi bu arada biz 4 tabak yemek bekliyoruz, ama önümüze tabak değil 4 tencere geldi. Bildiğin tencere, hani annelerimizin pilav dolma yaptığından, öyle mini tencere falan da değil. Biz 2 kız 4 tencere deniz mahsülüyle bir masada kalakaldık, nasıl bitecek bunlar, diye. Eh malum, yemezsek arkamızdan ağlar, ki o şirin ahtapotların arkamdan ağlamasını istemem, herşey inanılmaz lezzetliydi bir de, o yüzden mide fesadı geçirene kadar yedik. Çatlıyorduk ama yine de ancak yarısı bitti. Fiyatlar o kadar uygun ki, rahatça 4-5 kişinin doyacağı yemeğe, İzmir'de ,İstanbul'da deniz kenarnda yeseniz vereceğiniz hesabın ancak çeyreğini verdik. Bir dolu tencere kalamar 10 euro diyeyim siz karşılaştırın, bizdeki balık restaurantları ondan en az 5-6 porsiyon çıkarır. Şimdilik sizi harika yemeklerin fotoğraflarıyla başbaşa bırakıyorum, Mostar'da görüşmek üzere :)

On our second day in Dubrovnik, we would like to have a seafood meal. We had heard taht seafood is plenty and cheap in Dubrovnik. I made some search in order to find the best restaurant and Lokanda Peskarija was highly recommended, thus we chose it. When we went there, there was a crowd waiting in the enterence, we thought that they are a tourist group coming from a boat trip but no, all the people were waiting for a vacant table. We were about to quit and find another place to dine, but the waitress told that we can find a table within ten minutes; therefore we kept waiting. After ten minutes, we were swipping our wines. We ordered octopus salad, fried squid, black risotto and grilled prawns. In turkey, they are served in plates, in small amounts, but in Dubrovnik, portions were huge. They were being served in giant pots. Although everything were extremely delicious, we could only eat half of them. What we pay was quite cheap compared to Turkey, a pot of squid was only 10 euros. Lastly, here are some pics of dishes, aren't they mouth watering??






28 Ağustos 2012 Salı

Alışverişkolik Elafiti Adaları'ndan Bildiriyor


          Tulum/ Romper: Milla, Terlik/Sandals: Aldo, Şapka/Hat: Accesorize, Çanta/Bag: Accesorize






Dubrovnik'te ikinci günümüzde tekne gezisine katıldık, ki Dubrovnik'e gelen herkes mutlaka tekneyle civardaki adaları gezmeli, denizin rengine hayran kalıp, kendini soğuk sulara atmalı. Dubrovnik civarında pekçok ada var, tekne gezisi için farklı rotalar arasında seçim yapabilirsiniz. Biz Elafiti Adaları olarak bilinen üç adaya gittik. Dubrovnik merkezde denize girecekseniz kayalardan inmeniz gerek, plaj seviyorsanız, suya birden atlamaktan hazzetmiyorsanız -ki ben öyleyim- denize girmek için en iyi seçenek adalar. Tekne üç adada da bir iki saat durdu ve hepsinde denize girdik. Deniz temiz, ancak plaj umuduyla gittiğimiz adalar bile taşlı ve yosunlu, hemen her yerde deniz kestaneleri var. Tabi ki bunları sorun etmedim, yüzüp serinledim ve denizin tadını çıkarttım ki benim tatil felsefem budur, kusursuzluk beklemeyip, olan neyse onunla mutlu olmak. Ama tabi " Ah nerde benim canım Dikili'min her yeri pırıl pırıl kumlu denizi" demedim değil. Yine de manzara öyle güzeldi, öğle yemeğinde yediğimiz Istakozlu Linguini o kadar muhteşemdi ki, hiç bir şeye takılmadım. Demek ki burdan çıkarılacak ders neymiş? Tatildeyken hiç bir şeyi sorun etmiyoruz, dibine kadar eğlenmeye bakıyoruz. İkinci dersimiz? Dubrovnik'e gelecek olursanız denize girmek için bir çift plastik deniz ayakkabısı alın, benim gibi kestanelerin arasında zıplayıp durmayın :) Tekne dönüşü akşam ne giydim, ne yedim ayrı bir postta gelecek, şimdilik hoşçakalın canlar :)

We went on a boat trip on the secon day in Dubrovnik. There are many islands near Dubrovnik, so you have different road options, we prefered to go to Elafiti Islands, three islands in other name. When you want to swim in Dubrovnik, you had to jump from rocks there are no sand beaches. If you don't like jumping to water like me, islands have beaches. Yet the word "beach" may fool you, the beaches are not sandy, there are many stones, moss and sea urgins. After nice white sand beaches of Turkey, it was a little disappointing for me yet of course I didn't mind. My philosophy when I am on a holiday is enjoy everything and do not complain. The holiday doesn't have to be perfect to be wonderful. The view, swimming in Adriatic and lobster linguini we had for lunch was wonderful. So lesson one: When you are on holiday just try to have fun, don't focus on problems. Lesson two: Don't forget to wear plastic shoes like Melissa in order to protect from rocks and sea urgins. In other post, I will share my dinner outft and delicious dishes, see you in the next post :)

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Alışverişkolik Dubrovnik'ten Bildiriyor







                           Tulum/Romper: H&M, Ayakkabı/Shoes: Steve Madden, Çanta / Bag : Hotiç

Merak etmeyin  ani bir kararla Hırvatistan'a yerleşmedim canlar, sadece döndüğümden beri yeni post yapacak vakti bulamadım. Bir dahaki ne giydim postumda arka fonda Adriyatik olacak dedim; yaptım, oldu :) Dubrovnik Hırvatistan'ın Adriyatik kıyısında, orta çağdan kalma eserleriyle ünlü minicik ve çok şirin bir şehir, hem doğal hem tarihi dokusu insanı müthiş etkiliyor. 1991'de Yugoslavya'dana ayrılma sırasında çıkan iç savaşta Sırp saldırıları şehrin tarihi eserlerini tahrip etmiş, UNESCO'nun başlattığı yenileme çalışmaları  2005'te şehri tekrar eski görünümüne kavuşturmuş. Dubrovnik, eski adıyla Ragusa Cumhuriyeti, 443 yıl Osmanlı himayesindeymiş, ancak Osmanlı buradan sadece vergi almış, bu yüzden şehirde Osmanlı izlerine, camilere, Türk mimarisine rastlamıyorsunuz. Bu kadar ansiklopedik bilgi yeter diyorsanız, kişisel izlenimlere geçelim. Şehrin en turistik bölgesi,  surların arkasında kalan Old Town (Eski Şehir), yukarıda gördüğünüz fotoğraflar da oradan. Her köşede bir mimari harikası çeşme, kilise, katedral görüyorsunuz. Bu tarihi binlar arasında birbirinden şirin cafe, restaurant ve dükkanlar var. Mimari eserlerden daha güzel birşey varsa, o da insanlar; hem kadınlar, hem erkekler hem de çocuklar bu kadar mı güzel olur, insan kıskanıyor canım :) Bir restauranta oturuyorsunuz, önünüzden o incecik manken gibi kızlar geçince, lokmalar boğazınıza takılıyor, iştahınız kapanıyor. Tabi yemekler o kadar harika ki, bu iştah kapanıklığı en fazla 5 dakika sürüyor, masanıza aşağıda gördüğünüz pizza geliyor ve kalorisi aklınıza bile gelmeden silip süpüyorsunuz.

Bu güzel pizzayı  ilk akşam gittiğimiz Mea Culpa'da yedik, Dubrovnik'in en meşhur pizzacısıymış, şiddetle öneririm. Dubrovnik İtalyan mutfağında neredeyse İtalyanlar kadar başarılı. Diğer günler yediklerimizi de gün gün paylaşacağım, outfit postlarına ne yediğimi de ekleyeceğim, diyettekiler lütfen bana kızmasın. Bu gidişle gardrobumdaki hiçbir kıyafete sığamayıp " Ne giydim" değil  "Ne giyemedim" postları yapacağım, benim bu iştahım nereye gidiyor belli değil.

Dubrovnik ile ilgili daha anlatacak çok şey var ama tüm malzemeyi de bir postta bitirmeyelim değil mi, arkası yarın diyerek Dubrovnik notlarına burada bir virgül koyuyorum, herkese sendromsuz Pazartesiler diliyorum :)

No, I didn't decide to stay in dubrovnik and moved there, I only could not find time to post after coming home. Dubrovnik is a lovely small city of Croatia, on Adriatic Coast. The city was damaged by Serbian attacks in 1991 during the break up of Yugoslavia. As of 2005, most of the damage has been repaired in the original style thanks to UNESCO.  I think this much encyclopedical info is enough. I have too much to tell about Dubrovnik, but I also have too many photos to post, so I will continue in other posts, have a nice Monday :)

17 Ağustos 2012 Cuma

Bugün Ege, Yarın Adriyatik















Elbise/ Dress: Milla, Ayakkabılar/ Shoes: Zara, Çanta/ Clutch: Zara

En güzel bikiniler, sandaletler, tiril tiril elbiseler bavula konuldu, bayram ziyareti iki gün öne alınıp ananeciğin eli öpüldü, internetten araştırmalar yapıldı, nerelere gidilir, ne alınır, ne yenip içilir öğrenildi. Geriye ne kaldı? Tabiki bloga gitmeden bir ne giydim postu yapıp, bayramınızı kutlamak. Şu an onu da yapmış olduğuma göre hazırım. Bir dahaki ne giydim postunda arka fonda Ege değil Adriyatik olacak :) Bu arada Dubrovnik, Mostar, Budva ve Kotor'a daha önce giden varsa lütfen yorum yazıp bir iki tavsiyede bulunsun, ben de yarın öğlen yola çıkmadan bunları okuyayım. Gitmeyenler de bayram planlarını yazsın :) Herkese mutlu bayramlar, alışverişkolik kaçar. Gideceğim tek yer havaalanı :)

Bikinis and sandals are in the luggage. Web research is done, the places to go are chosen, tickets are bought. What is left? An outfit post before I go and doing it now. Yepp,I am done, ready for a unforgettable holiday. Tomorrow I am going to Dubrovnik, than Herzigova and Montenegro. If anyone who visited these countires are reading this post now, please write some suggestions. In the next post, the sea won't be Aegean sea, but Adriatic sea :)

14 Ağustos 2012 Salı

Deniz Görmeden Yaşayamıyorsan Sen=Ben Demektir






Elbise ve Kemer/Dress and Belt: Roman, Ayakkabı ve Çanta/ Shoes and Clutch: H&M

Haftada iki günü yazlıkta geçirip sonra da kendime yazın 3 ay şezlongunda yaşayan ikoncan süsü vermek en büyük yaz keyfim :) Siz sahildeki fotoğraflarıma bakıp "Oh be, millet tatil yapıyor, ne şanslı, biz sürünüyoruz" derken ben excellere powerpointlere gömülü durumda oluyorum ama bozuntuya vermiyorum. Bir İzmir kızı ya tüm yaz tatil yapar, ya da yapamıyorsa da çaktırmaz, haftasonunu komple plajda geçirip, Fedon'dan iki ton açık olana kadar güneşlenir(ben güneşlenirken sıkıldığımdan, denizin içinde şebeleklikler yaparak sudan çıkmadan yanıyorum), ne kadar yeni açılan beach, bar vs varsa gezer, açığı kapatır.

Although I go to our summer house only on weekends, my blog and outfit posts drawing a picture that I stay on the beach for three months in the summer. You may think that I am lucky enough to have a long summer holiday, yet in weekdays I am in the city and working. Nevertheless, I must admit that I am lucky enough to have the chance to go to our summer house every weekend which is two hour far from my house and  I can enjoy sea and sun there.

12 Ağustos 2012 Pazar

Geçip Giden Zamanları Bir Yerlerde Bulsam




     Elbise/ Dress: Mango, Ayakkabı/Shoes: Nine West, Çanta/ Clutch: H&M, Küpe/ Earrings: PreeBrulee

Tam bu postu yaparken okuldan çok özlediğim bir arkadaşımla konuşunca birden arka fondan başlıktaki şarkı geldi kulağıma ya da bana öyle gelmiş olabilir. Benim böyle bir tuhaf özelliğim var, hemen aklıma yaşadığım duruma/ olaya uygun bir şarkı gelir. Hani eskiden Televole vardı, magazin haberlerine uygun bir şarkı bulur çalarlardı ya, onun gibi. Bu kombine bu şarkı tam uydu, çünkü üzerimdekiler geçip giden güzel zamanlardan. Elbisem 4, ayakkabılarım 5 yıl önceden kalma. Bunları giyince haliyle, ben de zaman tünelinde 4 yıl geri döndüm, işte bu yüzdendir benim eskiciliğim, herşeyi biriktirmem, saklamam. Bir sihir beklerim, eski bir elbiseyi giyip, kendimi onu ilk giydiğim günde bulma, eski bir fotoğrafa bakarken o kareye girmek, eski bir ayakkabı giyip kendimi onunla ilk adım attığım yollarda yürürken bulmak gibi. Beklediğim sihir gerçekleşmese de, gözümün önünden bir iki hatıra geçer, biraz hüzünlenir, biraz gülümserim, o da yeter bana...

This dress was bought 4 years ago and these shoes are 5 years old. When I wore them, I found myself in a day from 4 years ago. Wearing something old always make me think old nice days, this is why I always collect the things which reminds me my past, I want a magic, a magic that will take me  these beautiful days when I wear an old dress. The magic doesnt happen, yet I remember nice memories and smile, it is also like a magic, too.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Sana Sarı Laleler Aldım Çiçek Pazarından


 Elbise/ Dress: Park Bravo, Ayakkabı/ Shoes: Steve Madden, Çanta ve küpe/ Clutch and Earrings: H&M

Tamam elbisemdeki çiçekler lale değil gül olabilir ama aklıma bu şarkı takıldı -başlıklarda şarkı sözü kullanma hastalığım var- Neon detaylara da kafayı takmış durumdayım, özellikle de neon sarı, aksesuarlarda bu renge bayılıyorum bu yüzden bu kombini seçmem tesadüf değil :)

I love neon details, espacially neon yellow, I am obsessed with accesories in this colour, this is not surprising that I love this outfit, do you like neon colours, too?

6 Ağustos 2012 Pazartesi

African Winds


Tulum/ Jumper: Batik, Ayakkabılar/ Shoes: Mango, Çanta/ Bag: Yargıcı, Kolye/Necklace: Tresera

Hayvan baskılı kıyafetler (leopar desenli vamp elbiseler konu dışı), hasır ve tahta takılar, boncuklu büyük kolyeler ve tribal desenler... Moda dünyasında uzun süredir Afrika'dan gelen rüzgarın etkisinde, bu akımı ben de çok seviyorum ve ufak bir iki aksesuar dokunuşuyla da olsa bu trendi uyguluyorum. Bu tulumu geçen yıl almıştım, o kadar rahat ve aksesuarlarla hem şık hem de günlük kullanıma o kadar kolay uyarlanıyor ki, eskitene kadar giydim, hala da giyiyorum. Bu tulumun en iyi arkadaşarı ise hasır tabanlı platfotmlar (hasır tabanları görünmese de) ve etnik tarzdaki kolyem. Siz bu trendi sevdiniz mi peki?

Animal prints, wooden bracelets, necklaces and earrings, tribal printed clothes... Africa affected fashion world deeply this season. I like this trend and try to aplly it at least  with the touch of some accesories. I bought this jumper last year and wear it very often since  it is very comfy and easy to combine for day and night by changing shoes and jewellery. Best friends of this jumper are my  nude Mango wedges and triba necklace. What about you, do you like this trend?

5 Ağustos 2012 Pazar

Taşlar Yerine Otururken








Tulum/Romper: H&M, Ayakkabılar/Shoes: Yargıcı, Çanta/Clutch: Koton
Huzur bir ruh halinden çok bir karakter, bir duruş, hayata bakıştır bana göre. Bazı insanlar huzurludur, bazıları huzursuz, bu kadar basit. Ne yaşadığınızdan, içinde bulunduğunuz durumdan bağımsızdır huzurlu ya da huzursuz olmak, sizin seçiminizdir. Kimileri bakarsınız her durumdan bir huzursuzluk bulur çıkarır bazıları ise zor durumlardan geçerken bile yüzlerinde huzurlu bir ifade vardır ve içinde bulundukları durumla daha kolay başederler. Maalesef ki ben birinci gruba yani huzursuzlara daha yakınım (ya da yakındım). Huzursuz olmaktan beslenen sevmediğim bir tarafım var, herşey yolundayken bile kulağımın dibinde vıdı vıdı eder. Son bir yıldır Bayan Vıdı Vıdı beni esir almıştı, diktatörlüğünü ilan etmişti. Ben ve Bayan Vıdı Vıdı devamlı şikayet edecek birşeyler bulduk, söylendik, etrafımızdakilerin de başını şişirdik, kimse bizi anlamıyordu, mutsuzduk çaresizdik vıdı vıdı vıdı. Derken bu günlerde bir baktım içimde bir huzur, bir sessizlik, bir iyimserlik üzerimde, meğer Bayan Vıdı Vıdı'nın diktatörlüğü devrilmiş, yerini bir huzur iklimine bırakmış. İşte bugünlerde içimde böyle bir mutluluk, bir huzur var, daha çok güldüğümü farkediyorum. Bu ruh halim daimi olur ve bloga da yansır umarım, herkese huzurlu Pazarlar :)

Peace is not a mood but a choice, a way of life and a philosophy. Some people are peaceful and some are not. It's not about how good your life is, it is about how you look at it. I was not one of peaceful people, yet I choose and decide to be a more peaceful one. Recently I feel myself much better and happy without a cause. The voice talks negatively non stop is silent now thanks to God. Have a peaceful Sunday sweeties!